GÜVEN DUYGUMUZU KAYBEDİYORUZ
Yaşar EYİCE / Yeni Vizyon Gazetesi
*- Dolandırıcılar içimizde
Genelde başta İzmir gazeteleri olmak üzere birçok gazeteyi, daha doğrusu medyayı takip etmeye çalışıyorum.
Hatta karşılaştırma bile yapıyorum.
Hangisi vatandaşın istek ve dileklerine göre daha doğrusu yurttaşın haber ve bilgi alma hakkını koruyor, diye...
Yandaşlar haberler hep baştakileri manşete yani yukarıya çekiyor.
Vitrini süslemeyi biliyorlar.
Ama bence hesap etmedikleri bir nokta var:
Unuttukları şu:
Her gün birilerine sevdiği, hoşlandığı yemeği sunarsan, örneğin baklava yedirirsen en fazla bir hafta sonra bıkkınlık gösterir.
Israrla devam eder, ettirirseniz, sonuç hastanelik olmaya kadar gider.
Gına getirtir, ‘yeter!’ diye bağırtırsınız...
Zaten İzmir’de ‘yeter!’ ya da ‘hayır!’ diye bağıranların sayısı oldukça çoğaldı...
Bazısı da rant peşinde koşuyor...
Hani adam yere düşmüş bir avuç toprakla kalkmış ya, bunlar da böyle...
Bazılarını daha açık söyleyeyim; belediyeleri, devlet ve özel bankalarını, iş adamlarını, girişimcileri ve de iyi niyetli insanları soymakta üstlerine yok...
Tirajları yok gibi ama sorsanız okumayanı yok!
Yalan...
Çıkardıkları dergileri de sadece ve en fazla 50 kişiye gönderiyorlar.
Rakama dikkatinizi çekmek istiyorum; 100 bile yazmadım.
Rakamı bir de yazı ile belirteyim ki, yanlışlık olmasın...
Sadece elli tane...
Bunlar öyle ki, insanı, kişiyi bile nesne olarak, ‘tane’ olarak ele alırlar...
Aslında bu konuda yazacaklarım çok fazla ama aklımdan geçen konuyu dağıtmak istemiyorum...
Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Mahir Ulutaş önemli bir uyarı yapmış.
Dediği özetle şu:
‘Elektrik teklifte ucuz faturada pahalı!’
Kesinlikle kendisine katılıyorum...
Ve okuyucularına önerim şu:
Sakın sizi telefonla arayarak, indirim ya da menfaat sözcüklerine ve de süslenmiş, hoşunuza gidecek sözlere, vaatlere inanmayın...
Size küçük bir iki örnek vereceğim:
Mutlaka yaşamışsınızdır...
*- Artık bu aldatmacaya son verelim
Size telefon eden kişi, öncelikle adınızla hitap eder.
Çünkü kayıtlara adınız vardır...
Bağlı olduğunuz ‘paket’ adı verilen anlaşmanın süresinin dolduğunu ve size yine avantajlı bir paket önerdiğini söyler...
O kadar güzel anlatır ki, inanmamanız aldanmamanız imkânsızdır.
Firmanın hemen köşe başındaki şubesine gidersiniz...
Örneğin; aylık 30 lira olan ödemenizin neredeyse iki katına çıktığını görürsünüz.
En düşük ödeme budur...
55 Lira...
‘Kardeşim ben konuştuğum kadar ödeme yapmak istiyorum!’ dersiniz kabul edilmez...
Bu arada size bir de cihaz satarlar....
Ama ‘Satıyoruz!’ demezler, ‘hediye’ gibi gösterirler...
Faturanın içinde gösterir..
Doğru faturanın içinde ama ekstranızı artırmak için...
Burada şunu önermek istiyorum:
Bakanlık yani devlet kesinlikle hiçbir şirketin görevi dışında, faaliyet alanı dışında ticari iş yapmasına imkân vermemelidir.
*- Sistem elden geçirilmeli
Nasıl bir ara tanzim satış yapan belediyelere, ‘esnaf istemiyor’ diyerek ‘Siz bakkal değilsiniz!’ diyerek bu faaliyetlerinden men ettilerse bu da olabilir.
Çünkü, kim olursa olsun, birine ‘Hediyemiz!’ derseniz halkın değişiyle ‘sazan gibi’ üzerine atlar!
Ve ‘Ne yapalım?’ diyerek kendinizi mecburiyet kıskacı altında önünüze sürdükleri hazırlanmış metni imzalarsınız,
Artık bu işten dönüş yoktur...
Mahkemeye de gitseniz haksızsınız...
Zaten yasaları bilen var mı?
Ya da dört baş sayfa yazıyı okuyan?
Bir bakarsınız faturanızı en fazla 55 lira beklerken 99 lira 99 kuruş gelir...
Neden?
İşte bu soruyu firma görevlisini bulup sorduğunuzda ‘Cihaz parası, taksidi’ derler...
Sonraki aylarda da bu alınmaya devam edecektir...
Yani hiçbir zaman size belirttikleri gibi 55 lira değil daha fazla ödeme yaparsınız...
*- Ekmek parası için aldatıyorlar
Buna ister ‘gasp’ deyin, isterseniz aldatma...
Karşınızda sadece çalışan çıkar...
Bir yetkili, ya da patron durumunda biri yoktur..
Üstelik sizi en azından iki yıla bağlamışlardır...
Nedense bu aldatmacalar sürür gider...
Dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır...
Ne zamana kadar?
Eğer bu işlere kesinlikle dur diyecek, ye de bunu yapanlara ağır cezai müdahaleler uygulanıncaya kadar!
Dikkat ederseniz ne firma adı yazabiliyorum, ne de yetkililerinin...
Çünkü hemen başınıza yığılıyorlar...
Hatayı düzeltmek ve tüketicinin görüşlerine, isteklerine çare bulmak yerine, avukatlarını devreye sokuyorlar.
Mahkeme korkusun yerleştirip, şikâyetlerinizi geri aldırıyorlar.
Ya da methiye yazdırıp, gazetelere gönderilmesini sağlıyorlar.
Bu konuda daha çok şikâyet var...
Arada onlara da yer vermeye çalışacağım...
*- İnanmamak, üzülmemek elde değil
Size yine çok önem verdiğim bir konuya değineceğim...
Bir ara Bornova’ya giderken metroda rastlamıştım...
Bir değil ara ile birkaç kez...
Yanık sesli biri birden yüksek sesle, ‘Ablalarım, ağabeylerim!’ ya da ‘Hanımefendiler, beyefendiler!’diyerek söze başlıyor...
Sonra da hasta olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ihtiyacı olan önemli ilacı karşılamadığını anlatıyor.
Elinde şu kadar lira parası olduğunu şu kadar lira eksiği olduğunu belirterek yardım istiyor...
Vicdanınıza seslendiği için elinize cebinize atıyorsunuz...
Ne de olsa en önemli konu sağlık...
Adam paraları topluyor ve memnun gidiyor...
Tabii siz de iyilik yaptığınız için mutlusunuz, memnunsunuz...
Aklınızdan aldatıldığınız, dolandırıldığınız geçmiyor.
Ya da işi daha basite alıyorsunuz:
‘Günahı boynuna!’ diyorsunuz....
Uyarıyorum bunların sayıları çoğaldı...
Sakın inanmayın....
Benzer bir iki örnek daha vereceğim ama önce şu bilgiyi paylaşayım:
*- Durma noktasına geldi
Türk Eczacıları Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, piyasaya ilaç sürümünün durma noktasına geldiğini hastaların ilaçsız kaldığını ve mağduriyetin had safhada olduğunu söyledi.
Çolak, bunun ilaç fiyatlarını belirleyen avro kurunun 1.5 ay sonra yürürlüğe girecek olmasına karşın üretici firmaların ilaçları ellerinde tutarak piyasaya vermediğini bazı ticari depoların da ellerinde olmasına rağmen eczanelere ilaç göndermediğini iddia etti.
Çolak, ilaçta yaşanan sıkıntılar üzerine yaptığı açıklamada öncelikle Ocak başında alınan kararı şöyle anlattı:
*- İlaçlar bulunamaz hale geldi
‘Basına ilaç zammı olarak yansıyan sabitlenmiş kur uygulamasında 20 Şubat 2017’den geçerli olacak bir artış söz konusu olmuştu.
Temmuz 2016’da yayımlanan İlaç Fiyat Kararnamesi’ne göre bir önceki yılın ortalama Euro değerinin yüzde 70’i 2017 için sabit Euro kuru olarak esas alınacaktır.
Buna göre ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan avro değeri 1 € =2,3421 TL olacak şekilde değiştirilmiştir.
Yaklaşık 13 bin kalem ilaçta yapılması planlanan düzenlemenin yaklaşık bir buçuk ay sonra; 20 Şubat 2017 tarihinde başlayacağının duyurulması ile birlikte çeşitli ilaçlar piyasada bulunamaz hale geldi.
Bu sorunun ana kaynağı özellikle üretici firmaların ilaçları elinde tutarak piyasaya vermemesi ve bazı ticari depoların aldığı ilaçların kaydını girmeyerek eczanelere göndermemesidir.
İlaç üreticilerinden depolara ilaç akışı büyük oranda kesilmiş durumdadır. Aksayan ilaç tedariği, depolara gelindiğinde daha da kötürümleşmektedir.’
İnsanlarımızı karamsarlığa itmemek için konuyu daha derinlere indirmek istemiyorum.
Şunu söylüyorum:
Hipokrat yemini etmiş ve kamu hizmeti veren bir eczacının hastası ile cebi arasında tercih yapması söz konusu dahi olmamalıdır.
Ne ilaç üreticilerinin, ne de özel depoların, kimsenin hastalarımızı ilaçsız bırakmaya hakkı yoktur.
Çünkü önceki gün olayı araştırdım ve acı gerçekle karşılaştım.
Gerçekten bazı ilaçlar piyasada yoktu...
Çözüm herhalde hemen yetkililerce uygulanacaktır.
Bu arada yine belirteyim, ‘Yetkililer!’ sözü sizi mahkeme kapılarından kurtarıyor.
Çünkü hiç kimse sorun olduğu zaman kendini ‘yetkili’ olarak görmüyor.
Karşınıza ‘yetkili’ diye sıradan bir personel çıkıyor...
Yaşantımızdan benzer örneklerini de hep sunduk...
Özetle; İlaçları piyasaya sürmeyerek hastaları mağdur eden ilaç zinciri içerisinde kimler varsa tespit edilmesi ve gerekenin ivedilikle yapılması gerektiğine yürekten inanıyorum.
Kaç zamandır, hatta şu anda bile hastanelerin poliklinikleri, acil servisleri ağzına kadar dolu...
Özellikle; ‘her şeyimiz’ olarak tarif ettiğimiz çocuk ya da bebek hasta sayısında hava şartlarından olacak büyük artış var. Bunların tedavisi ve alacakları ilaçlar büyük önem taşıyor.
*- Aldatmada üstlerine yok!
Televizyonda izlemişsinizdir...
İzmit’te biri küçük çocuğuyla toplu taşım aracına biniyor.
Çocuğun ağzında korunması için maske var...
Hastaların kullandığı cinsinden...
Adam telefonla konuşmaya başlıyor....
Öyle ki, duymayan yok!
Başlıyor ağlamaya sızlamaya, öyle ki neredeyse kendini otobüsten atacak..
Ve adam yine yolculara seslenerek, ‘ilaç için ihtiyacı olan 480 liradan söz ediyor.
Adamın yanık sesi şoförü bile etkiliyor...
O da destek çıkarak, ‘Gönlünüzden kopanı verin!’ çağrısı yapıyor.
Otobüste hiç kimsenin tanımadığı adam ile oğlu 480 lira toplanınca, ‘Allah sizden razı olsun!’ diyerek inip gidiyor...
Belki bu hızla bir başka otobüse biniyorlar...
Çünkü o araçta aynı yolculardan hiç kimse yoktur...
‘Sen yalancısın, dolandırıcısın!’ diyen çıkmayacaktır.
Ama şunu hesaba katmamışlar:
Toplu taşım aracında her hareket banda alınmaktadır.
Yetkililer de bunu izleyip araştırma yapınca şu açılamayı yaptılar:
‘Dolandırıcı halkımızı kandırmıştır. Şoförlerimiz ve personelimiz bu konuda uyarılmıştır.’
Geçenlerde İstanbul’da Kabataş tramvayında da benzer olay yaşandı.
Ama hasta bu kez ‘kazık’ gibi diyebileceğimiz bir adamdı...
Bazı yolcular yetkilileri uyardılar ama söylenen şuydu:
‘Vatandaşın işine karışmayız!’
***-
GÜNCEL
Kızının gözünden Uğur Mumcu
Buca Belediyesi’nin edebiyattan siyasete, tarihe damgasını vurmuş ünlü kimliklerin hatıralarını bugüne taşıyan ‘Babalar ve Kızları’ söyleşilerinin bu haftaki konuğu gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu olacak.
Özge Mumcu'nun babasıyla hatıralarını, gazeteciliğini ve aramızdan zamansız ayrılışını Bucalılarla paylaşacağı söyleşi ve imza günü 22 Ocak 2017 günü baat: 17.00’de Buca Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde yapılacak.
*- Tarih araştırma seminerleri başlıyor
İzmir Büyükşehir Belediyesi Akdeniz Akademisi Tarih Koordinatörlüğü’nün gerçekleştireceği ‘Tarih Araştırma Seminerleri’, 2 Şubat 2017 tarihinde başlıyor.
Aile tarihine ilgi duyan, yaşadığı bölgenin tarihini merak eden, tarihsel araştırmalara katkı yapmak isteyen amatör araştırmacılara kılavuz bilgiler ve yöntemlerin sunulacağı seminerler, 12 hafta boyunca salı ve perşembe günleri Kent Arşivi ve Müzesi'nde saat 18:30-21:30 saatleri arasında gerçekleşecek.
Seminerler; Prof. Dr. A.Nükhet Adıyeke, Dr. Dilek Akyalçın Kaya, Yrd. Doç. Dr. Nuri Adıyeke ve Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu tarafından verilecek.
*-
***-
GICIK
*- Kızılderili Atasözü: Bildiklerini anlat ama akıl vermeye kalkma! Anlatılanları dinle ama hepsini doğru sanma! Sessiz kalmak bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez, herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlıktır. Çok büyük görmek de korkaklıktır. Cesaret; akıldan gelirse cesarettir; bilgisizlikten gelirse cehalettir.’
*- Sadaka vermek için paran olması şart değildir, kalbini kıran insanlara hala selam verebiliyorsan bu en büyük sadakadır.
*- Ruhan Yağcı paylaşmış; ‘ İzmirli severse kimse durduramaz, İzmirli kızarsa kimse susturamaz, İzmirli kaybolursa kimse bulamaz, unutma; herkes İzmirli olamaz.’
*- Çinli işadamı arkadaşına anlatmış; ‘Bazı işadamları bize gelip almak istedikleri sahte, benzetme ürünlerin üzerine uluslararası ünlü markaları yazmamızı istiyorlar. Ancak yemeğe gittiğimizde domuz eti ya da helal olup olmadığını soruyorlar. Merak ediyoruz, sahtekarlık yapmak doğru mudur, ya da onlara göre helal midir?’
*- Zehra Deniz yazmış; ‘İlkokulda ‘el yazısı’ öğretir. Ama ilkokul kitapları düz yazı ama beşinci sınıfa geçince düz yazı, tüm gazeteler düz yazı, reçeteler düz yazı, faturalar düz yazı, özetle her yerde düz yazı! O zaman neden el yazısı?’
*- Hüseyin Veryeri paylaşmış; ‘Bir ülkenin kendi halkını kandıran bir medyası varsa o ülkenin başka düşmana ihtiyacı yoktur!’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.