YOK ASLINDA BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ...
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi
Geçtiğimiz günlerde bankaların kredileri geri çağırması gündeme gelince…
Tecrübeli bir esnaf olan rahmetli babam Recep Eser’in hep söylediği "Bankalar güneşli havada şemsiye verir, ilk yağmurda geri alır" tespiti aklıma geldi.
Hatırlayacağımız üzere asker kılıklı FETÖ üyesi hainler tarafından 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen silahlı darbe teşebbüsü asil ve kahraman Türk milleti tarafından bertaraf edildi.
Dolayısıyla FetÖCÜ’leri maşa olarak kullanan üst aklın, en azından uzun bir süre için darbe eliyle Türkiye’yi işgal etme planı ortadan kalktı.
Üst aklın Türkiye’deki sol kolu PKK'ysa, sağ kolu da Fethullahçı Terör Örgütü’ydü.
Sağ kolu felç edilen üst aklın inşallah diğer bir kolu da budanacak, hem de kör testereyle…
Böylelikle ortaya çıktı ki; terörist eylemler üzerinden Türkiye’ye diz çöktürmek imkânsız ki, bu tür girişimler ülkemizi bölmeyi hedefleyen üst aklın isteğinin aksine Türk halkını birbirine daha çok kenetliyor.
O zaman geriye bir tek şık kalıyor, o da Türkiye’ye ekonomi üzerinden saldırmak!
Bu noktada ülke ekonomisinin aynası konumundaki bankacılık sektörü, üst akıl için en büyük silah konumunda.
Öyle ki geçen hafta bankaların kredileri geri çağırma sinyali, bu tezimizi güçlendiren tipik bir örnektir.
Bunun içindir ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Krediler basit bir problemle çağrılırsa bunu ihanet olarak görürüm" açıklaması, yani tabir yerindeyse sopanın ucunu göstermesi çok yerinde bir müdahale oldu.
Öte yandan üst aklın özellikle de böylesine hassas bir dönemde Türkiye ekonomisine dolaylı yönlerden müdahale etmeye çalıştığını görünce; Rusya ve İsrail ile köprülerin yeniden tesis edilmesinin kıymetini şimdi çok daha iyi anlıyoruz.
Malumunuz son dönemde hızla gelişen Türkiye'nin 15 Temmuz’da ayağına çelme atıldı. Ama aynı anda düştüğü yerden kalkmasını bildi.
Hiç kuşkusuz yine deneyeceklerdir.
Bu nedenle de bankalara büyük görev düşüyor.
Ha ne gibi önlemler alınmalı ya da süreç nasıl takip edilmeli orasını bilemem! Ekonomist değilim zira.
Ekonomist olan eski bir arkadaşım var, kendisi şuan Foça'nın Belediye Başkanı, O’na danışalım diyeceğim ama Foça ve Foça Belediyesi’nin ekonomisi de ortada. Yani kelin ilacı olsa kendi başına sürer.
Neyse işin geyik muhabbeti bir yana…
Bugün hazır konu bankalardan açılmışken, birkaç kelam etmek istiyorum.
Hani hep söyleriz ya, ‘yüzlerce sayfa yazının anlatamadığını bazen bir karikatür anlatıverir’ diye.
İşte o karikatürlerden bir tanesi sosyal medyada çıktı karşıma…
Bankasına isyan eden bir vatandaş, öylesine kızmış olsa ki;
-“Sizi Allah’a havale ediyorum” diyor.
Peki, banka çalışanı bu tepkiye ne cevap verse beğenirsiniz?
-“Havale etmek istiyorsanız, 25 TL ödemek zorundasınız”
Hakikatten ülkemiz bankacılık sektörünün işleyiş anlayışı ürkütücü nitelikte.
Teşbihte hata olmazsa, vatandaştan sürekli bir ‘sorma ver’ parası kesiliyor.
ATM’den verilen bilgilendirme fişinden tutunda, kart aidatlarına varıncaya sürekli verme modundayız
Örneğin havale yapmak zorunda mı kaldınız? Vallahi yandınız! Paranızı ulaştırmak istediğiniz yere, evden eve nakliyat yapan şirketlerden birinin kamyonunu kiralayarak gönderseniz, daha karlı çıkabilirsiniz.
Vatandaşın parasını bir günlüğüne bile olsa daha çok kullanmak adına ATM’lerden sınırlı meblağda para çekme yetkisi…
Kötü zamanlar için hesabınıza yatırdığınız kendi paranıza acil ihtiyaç duyduğunuzda, ‘Şuan kasada para yok! (bankada artık para nasıl olmuyorsa) bir gün önceden haber vermeniz gerekirdi’ bahanesiyle vatandaşın parasını bir gün daha kasada tutma kurnazlığı…
Ve saymakla bitiremeyeceğimiz, garabet kokan uygulamalar.
Elbette bankacılık sektörünün paradoksları maddiyat yönüyle sınırlı değil.
İşin bir de maneviyat yönü var.
Hemen kendimden örnek vereyim.
Geçen hafta ziyaret ettiğim Psikoloğum bankaların müşteri hizmetlerini aramamı bana yasakladı.
Nasıl yasaklamasın ki? 444 ile başlayan bu hatlar adeta kâbus gibi…
Arıyorsunuz, şuan yoğunluk var, beklemede kalınız.
Lütfen hatta kalınız, bekleyiniz, beklemeye devam ediniz.
Evet, şunun için aradıysanız bilmem kaçı tuşlayınız.
Yok, bunun için aradıysanız şu numarayı tuşlayın.
Yanlış tuşladınız!
O’nu mu demek istediniz, bunu mu?
Bir daha dinlemek ister misiniz?
Aaa çok güzel bir kampanyamız var, ilgilenir misiniz? Vs vs vs
Evet, çıldırmamak elde değil.
Yeri gelmişken şunu da ilave edeyim: bankaların gider hanesine yazdığı ve ücretsiz olduğu bilinen 444'lü çağrı merkezlerinin bile dolaylı bir şekilde ücretlendirildiğinin şüphesini içimde taşıyorum.
Ha bir de SMS bombardımanı var ki evlere şenlik.
Kredi vermek adına SMS yoluyla hanutçuluk yapan bankalar sayesinde, cep telefonlarımızın mesaj kutuları da çöplüğe dönüşüyor. Ben her gün silmekten bıkıyorum, onlar göndermekten bıkmıyor.
İlaveten bazı bankaların bilgilendirme amaçlı gönderdiği bu SMS ve e-posta işlemlerinin maliyeti de vatandaşa yükleniyor. Vatandaş rahatsız edildiği yetmiyormuş gibi, üzerine bir de cebinden para ödüyor.
Ayrıca şubelerde bir de bekleme adaletsizliği var ki, insan “Allah’tan reva mı bu?” diye sormadan edemiyor.
Şöyle düşünün siz şubede bir saat sıra beklemişsiniz, ama tam sıra size gelmişken cebinde prestij kart taşıyan kodaman abi kapıdan giriyor ve sizin önünüze geçiyor. Şimdi gel de isyan etme!
Yahu özel müşterilerini bu kadar düşünüyorsan, açarsın bir tane VIP vezne, oradan yaparsın jestini…
Benimki de laf değil mi?
Personel sayısını azaltmak adına müşterilerini sürekli İnternet bankacılığına özendirmeye çalışan bir sektöre böyle bir öneri verilmez elbet.
Ama benim de inadım inat, her seferinde teklif etmelerine rağmen kullanmayacağım bankacılık sektörünü insansızlaştırmaya çalışan o uygulamayı…
Kaldı ki ülkemizde İnternet ortamının ne kadar güvenli olduğu ayrıca bir tartışma konusu…
Tüm bu yazdıklarımdan sonra hangi bankayı kastettiğimi sormayın. Hani bir zamanlar yayınlanan eski bir TV reklamında dediği gibi: Yok aslında birbirinden farkımız, ama biz filanca bankasıyız.
GÜNÜN SÖZÜ: “Bankaların özgürlüklerimiz için önümüzde duran ordulardan daha tehlikeli olduğuna inanıyorum” Earl Warren