DEMİRÖREN SUSKUNLUĞUNU BOZDU
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, A Spor'da yayınlanan ve Serkan Korkmaz'ın sunduğu Gündem Özel programına katıldı.
14 Ekim 2016 Cuma 09:45
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, A Spor'da yayınlanan ve Serkan Korkmaz'ın sunduğu Gündem Özel programına katıldı. Başkan Demirören'in programda yaptığı açıklamalar şöyle: Öncelikle hoş geldiniz diyorum. Programımızı yaptığımız kütüphanemiz rahmetli Hukuk Başmüşavirimiz Faruk Baştürk anısına yapıldı. Kendisini buradan anmış olalım. Heyecanlı değilim şu an. Alıştığımız şekilde yine basının karşısındayız. Biliyorum ki kamuoyunun beklediği bir çok cevap var. Ayrıca kamuoyu kavga da bekliyor bunu da biliyorum. Ama ben tamamen gerçekleri söyleyeceğim. Bunu herkes bilsin…
2000 yılında Beşiktaş kulübünde futbolun içine girdim. 2004'ten, 2012'ye kadar Beşiktaş'ta başkanlık yaptım. Çok güzel tecrübelerin yanında çok acı tecrübeler de yaşadım. Gördüğüm en önemli şeylerden birisi de şu ki; her dakika çıkıp konuşmak en büyük hata. Ancak burada özeleştiri yapabilirim. 2 büyük gazetenin sahibi olmama rağmen iletişim konusunda hatalarımız oldu. Gereken iletişimi kuramadık.
Riva, Türkiye ve dünyadaki en güzel tesislerden bir tanesi. Bu büyük projeyi hayata geçirerek en az 15 milyon liralık tasarruf yaptık. Hakemlerimiz, hocalarımız, takımlarımız burada kaldı; eğitim aldı; idman yaptı. Biz göreve geldiğimiz zaman Türkiye Futbol Federasyonu'nun 240 milyon liralık bütçesi vardı. Bugün bu rakam 602 milyon liraya ulaşmış durumda. Yani biz geldiğimizde 80 milyon dolar olan bütçe; 300 milyon dolar civarına çıktı. Tabi ki bu büyük artış; öncelikle kulüplerimize yansıdı. Bu rakamlara kolay ulaşmadık. Yaptığımız tasarruflar da bu rakama ulaşmamızda büyük rol oynadı. Göreve gelir gelmez Türkiye Futbol Federasyonu'nu, turizm acentelerine para ödemekten kurtardık. Turizm acenteleriyle çalışmayı bitirdik. Kaliteli ve işini çok iyi bilen arkadaşlarımızı göreve getirdik. Biz göreve geldiğimiz zaman milli takımımız dünya sıralamasında 50'ler civarındaydı… Ancak bugün 18-20'ler sıralamasına yükseldi. Göreve gelir gelmez ne yaptık? Türkiye'nin en önemli teknik direktörlerinden bir tanesini göreve getirdik. Kendisine Türkiye Futbol Direktörü görevini teslim ettik. Türkiye'de büyük bir hata var. Federasyonlar; milli takımın ya da hakemlerin başarısına veya başarısızlığına endekslenmiş durumda. Bu bence doğru bir yaklaşım değil. Bu durum değişmeli.
Hakemlerin performansı çok önemli. Jaap Uilenberg'den sonra dünyanın en önemli hakemlerinden birisi olan Roberto Rosetti'yi göreve getirdik. Hakemlerimiz artık profesyonel hale geldi. Bunları yaptık ve daha iyilerini de yapmaya devam edeceğiz. İlk söylediğim yere geleyim… Türk Milli Takımı geçen sene çok başarılıydı. Avrupa Şampiyonası'na gittik. Ama bu bizim başarımız değildi. Hocamız ve futbolcularımız başarılıydı. Bizim aslında alakamız yoktu.
Yakında yeni yayın ihalemiz geliyor. İhale kanunen 20 Kasım'da başlamış olması gerekiyor. O zamana kadar neticeleneceğini ümit ediyoruz. 6 tane çok önemli aktör bu işte beraber çalışıyor. Kulüpler birliğiyle bir komisyon kurduk. Yarın saat 16.00'da 18 kulübümüzün başkan ve başkan yardımcılarıyla bir araya geliyoruz. Bugüne kadar neler yaptığımızı anlatacağız kendilerine. Kulüpler Birliği ile her şeyi paylaşacağız. Onların da görüşlerini alarak A paketi ve B paketini oluşturacağız. Burada benim beklentim ihalenin 600 milyon dolar civarında sonuçlanmasıdır. İnşallah bu rakamlara ulaşacağımızı tahmin ediyoruz.
Kulüpler Birliği Komisyonu faaliyetlerine devam ediyor. Toplantıları beraber yapıyoruz. Kulüpler Birliği'nin oluşturduğu ekip; bizim ekibimiz, başkanlar ve yönetim kurulumuz hep birlikte görüşüyoruz. Yayın ihalesini kulüplerin organize etmesi konusunu destekliyorum. Ama mühim olan Türkiye'deki futbol kafasının bu özel idareye alışması lazım. Kulüpler Birliği bu işi aldığında kavga haline dönüşmemesi lazım. Kulüpler Birliği'nin organize etmesi için kanunun değişmesi gerekiyor.
14 yabancı kuralında kulüplerimiz yararlı çıktı. Bu karar çıkmadan önce sahaya çıkan yabancı sayısının ortalaması 5.5'tu. Şu anda 6.5 civarında. Demek ki 1 oyuncu artmış. Milli takım tarafından bakarsak da genç oyuncularımız yurt dışına gidiyor. Hocamız bu durumdan çok memnun. İnşallah hem kulüpler, hem milli takım bu durumdan hep böyle mutlu olur.
Yayın gelirindeki payımızı yüzde 12'den yüzde 4'e çektik ve feragat ettik. Ancak burada şöyle bir durum var. Biz senede 60 milyon lira BAL Ligi'ne yardım yapıyoruz. Yani amatör kulüplerimize büyük bir katkımız var. Payımızı indirirken BAL kulüplerinin bakanlığa bağlanması şartını koştuk. Yayın gelirindeki hakkımızdan vazgeçerek profesyonel kulüplerin, TV gelirlerini de arttırmış olduk.
Bizim öncelikli hedefimiz kulüplerimizin gelirleri kadar harcama yapmaları, borçsuz olmaları. Biz geldiğimizden beri en büyük tehlike devam ediyor; bitmedi. Borçlanma büyük sorun. Buna karşılık toparlanan çok kulübümüz var. En büyük tehlike 1. Lig takımlarımızda… Biz geldiğimizden beri bu işte ne kadar katı duracağımızı anlatmaya çalıştık. Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi? TFF 1. Lig'de mali şartlara uymadıkları için bir çok takımın puanını sildik. Süper Lig'de bir çok takım puan silme cezasında direkten döndü. UEFA'ya giden ya da gitme ihtimali olan kulüpler takip ediliyor. Bütçelerini dengelemezlerse yarın hiç ummadığımız takımlar bile Avrupa'ya gidemeyebilir. Önemli olan taraftara oynayıp transfer yapmak değil; uygun harcamalar yapmak. Maalesef kulüplerimizin bazı gelirleri Avrupa'ya nazaran yüzde 10 civarında. Belli kulüpler yüzde 70'e yakın kombine satarken diğerleri yüzde 10 satıyor. Bu durum çok can sıkıcı. Dengesizlik var. Bu dengesizliği ortadan kaldırmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Bu hafta sonu inşallah TRT'den canlı olarak 1. Lig yayınlanacak. İhalenin devamıydı bu süreç. 6 haftada çözebildik süreci. Yayınlar yine başlıyor çok şükür. İlk günden beri bu sorunu çözmeye çalışıyorduk zaten. Ben, yönetimim ve hocam her şeyin farkındayız. Kimin ne algı operasyonları yapmaya çalıştığının farkındayız. Kurallar var ve uymak zorundayız. Genel kurul beni güvendiği için seçti. Biz bu kuralları yerine getirdik ve TRT'ye verdik maçları. Beni çok kulüp aradı. Onlara "3-4 haftaya çözülür" dedim. 6. Haftada çözüldü. Yayın hakları bu sezonun sonunda bitiyor. Maçların yayınlanmasından ötürü çok mutluyuz.
Tribünlerin doluluğu konusuna cevap vermek için göreve ilk başladığımız güne dönelim. E-Bilet ve Passolig güvenlik açısından oluşmuş bir organizasyon… İlk başlarda istemediğimiz seyirciler stada gelmedi. Statlar boştu. Ama baktığımız zaman 3 sezondur seyirci ortalaması artıyor. Seyirci sayımız 6 bin küsürlerden 9 bin küsürlere çıkmaya başladı. Kademe kademe yükseliyor. Ne oldu bunun karşılığında? İstemediğimiz taraftar grupları, herkesin rahatsız olduğu kitle maça gelmiyor. Biz gelmeden evvel saha kapanıyordu; kadın seyirciler maça geliyordu. Biz bunları kaldırdık. Şu an statları bölüm bölüm kapatıyoruz. Eksik yanlar var mı? Var. Hukuk sistemi tam çalışmıyor. Kolluk kuvveti değiliz çünkü. Küfür edenler, olay çıkartanlar kolluk kuvvetleri tarafından alınıyor ama bir yaptırımı yok. Şimdi kişilere kadar gelecek bu ceza… Bölüme uyguladığımız ceza çok önemli. Stat dolarsa 80 kişilik bir yerden bahsediyoruz. Dolmazsa 30-40 kişi… Kötü tezahürat yapanlar; diğer seyirciler tarafından uyarılmıyor. Artık şartlar değişti. Medeniyet arttı. Futbola olan sevgi arttı. Futbol bir şov oyunu. Bir keyif oyunu… İnşallah bu oranlar artarsa yanlış yapan kişileri de ihbar ederek temizleyebiliriz. Avrupa'da bu sistem böyle. Bu düşünce yapısına gelirsek bunların hepsi çözülecek. Eleştirmek çok kolay. Ama başa dönün. Stat kapatmalardan bu noktaya geldik. Teknoloji ve yargı ilerledikçe tek kişilere kadar düşecek cezalar. Deplasmanda seyirci ceza alırsa gelecek deplasmanda cezasını çekiyor. Evinde çekmiyor artık. Zaman alıyor bazı şeyler.
Gelirler arttıkça borçlar da artıyor. Bunu aramızda konuşuyoruz. Kulüplerimizin buna çok dikkat etmesi gerek. Her takım sahaya başarı için çıkar. Kulüplerimizin borç batağı içine girmemeleri gerekiyor. Kulüp başkanlarımız 2 yıldır bu algıyı yakalamaya başladı. 1. Lig yayınlanmamasına rağmen kulüplerimizin yayın gelirlerini ödedik. Digitürk ödemelerde 3-4 ay geriden geldi. Biz buna rağmen ödemeleri aksatmadık. Biz aldığımızda TFF kredi kullanırdı. Biz bugün nakdi 100 milyon lira civarında döndürür hale geldik. Eskiden bu rakamlar 3 milyon lira civarındaydı. Beni tanırsınız. Her türlü eleştiriye açığım. Bu eleştirilerden ders çıkartırım. Bir şeyi bilmemek ayıp değil; öğrenmemek ayıp. Ama saygı çerçevesinde eleştirileri kabul ederim. Benim ailemi ve kişiliğimi eleştiri içine katmayacaklar. Çünkü ben de herkesin nasıl yaşadığını biliyorum. Yarın kitap yazdığımda inşallah her şeyi anlatırım.
Kulüplere verilen cezalar caydırıcı değil. Ama statü bu şekilde. Çok söylemler var. Kulüp başkanları camialarını korumak adına açıklama yapıyorlar. Bu hataları ben de yaptım zamanında. Bu açıklamaları dilim döndüğünce başkan arkadaşlara anlatmaya çalışıyorum. Başkanların verdiği her demeç aşağılara kadar iniyor ve taraftarı geriyor. Türkiye'de 2 önemli unsur var. Siyaset ve futbol… Futbolun başkanı, yöneticileri, futbolcular çok önemli aktörler… 15 Temmuz gecesinden ders almalıyız. Yenikapı ruhunun futbolda da yeniden ön plana çıkması gerekiyor.
Cezalar katlanıyor. Ama cezalar her sezon sonunda sıfırlanıyor. Aslında ceza dediğiniz de maça gidemiyor; yazışma yapamıyor. Para cezaları var. Ben başkanken para cezası da aldım. Ama kendim ödedim. Kulübe ödetmedim. Etik olarak bunun böyle olması gerekir. Yurt dışında ve NBA'de hoca dahil cezaları kendileri ödüyorlar…
Ziraat Türkiye Kupası'nda eleştirilerde bir azalma var. A Spor ve ATV ekibine teşekkür ediyorum. Bizim yaptığımız sistemle Ziraat Türkiye Kupası'nın yayınlanması kolay bir iş değil. Futbola verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Amatör takımları da katarak futbolu bütün Türkiye'ye yaydık. Bir şehrin takımı yoksa amatör de olsa bir takımı muhakkak katıyoruz. Yayın gelirlerini paylaşıyorlar. Biz de 5 milyon lira veriyoruz kulüplerimize… Şikayetler de azalmaya başladı. Türkiye Kupası büyük bir meta. Bir niyetimiz var. Gelecek sene Ziraat Türkiye Kupası Finali'ni Avrupa'da oynatabiliriz. Düşüncemiz bu. Türklerin yoğun olduğu bir yerde yapmak istiyoruz. Yönetim toplantısında görüşeceğiz bu konuyu…
70 milyonun duasıyla Selçuk'un şutu gol oldu. Çok kötü zamanlardan geçti milli takım… Prim konusuna değinelim… Portekiz örneğini veriyor herkes. 3 beraberlikle çıktılar. Biz galibiyet almamıza rağmen çıkamadık. Portekizliler'in aldığı şampiyonluk primi çok konuşuldu. Geçen Avrupa Şampiyonası'nda yüzde 30 havuza atıyorduk, yüzde 70 başarıya endeksliydi. UEFA'dan gelen parayı bu şekilde kullanıyorduk. Yüzde 30'a göre dağıtıldı prim sistemi. Hiç beklenmedik bir anda ekim ayında Türkiye 3 maçta 1 puan almıştı. Yine bugüne benzer bir durum vardı. Kimse beklemezken ekim ayında Türkiye finallere katıldı. O günkü şartlarda biz arkadaşlara 500 bin Euro prim verdik. O mutluluk buna değerdi. Bu rakam tartışılabilir. Katılmayı hak edersek FIFA'dan gelecek paranın bir kısmını dağıtacağız arkadaşlarımıza… Federasyon bütçesinin yüzde 7'si zamanında prim olarak dağıtıldı. 15 milyon euro civarında Hiddink'e verildi… Verilebilir. O günkü federasyon bunu takdir etmiş. Kimseyi eleştirmiyorum. Ekim ayında primlerin kime ne kadar verildiği belliyken bugün neden tartışılıyor? Ve yanlış tartışılıyor… Prim başarının bir ödülü. Bu şampiyon olanda da var, yarı finale çıkanda da var. Bu alışkanlık haline gelmiş. Milli oyuncuya prim verilir mi? Bunu tartışalım. Vermeyelim. Hep beraber karar verelim; vermeyelim. Başarısızlığı prime bağlamayalım ama… Biz hayatımızda 3 kere Avrupa Şampiyonası'na gittik. Prim vermeyenler her sene katılıyor. Biz her turnuvaya katılalım; biz de vermeyelim. Bizim hedefimiz her turnuvaya gitmek. Bu hocanın görevidir. Biz Avrupa Şampiyonası'na gittik. Herkes şampiyonluk bekliyor. Bir durun. Her takım bekliyor. Bunların hepsi zaman gerektiren şeyler. Yatırım ve hedefi bir arada yapmamız gerekiyor. Ekim ayı itibariyle kimin ne prim alacağı belliydi. Oyuncuların hepsi bunu biliyordu. Bilmemelerine imkan yok zaten… Şampiyona haziran ayında oldu. Kamuoyu da kimin ne aldığını biliyordu. Kim kaç maçta oynadı; hesap buna göre yapıldı. Bunlar tehlikeli oyunlar. Bu oyunları yapanları çok iyi biliyoruz. Bu bir algı politikası… Türkiye'de 2 şey var. Siyaset ve futbol. Hepimizi kalbinden vuran 15 Temmuz'da herkes Yenikapı'da birleşti. Herkes haddini bilecek. Hoca yanlış takım kurar; eleştireceksin. Ben yanlış bir karar alırım, beni eleştireceksin. Ama algı operasyonuna girersen hepimizi karşında bulursun. Türkiye'de bu algı operasyonunu kim yapıyor; zaten herkes biliyor. Bizde prim kavgası olmadı. Tabiki bir takım kaptanı, kaptan olarak hocasıyla konuşabilir. Burada en büyük yanlış konuştuğu yerdi. Seyircilerin karşısında idman sahasında konuşuldu. Bu bir hataydı. Bu hataları kendi içimizde düzeltiriz.
Burak Yılmaz 1 lira prim almadığını söyledi. Başkan olarak futbolcu benim kardeşim. Cevabı vereceğim ama Burak 467 bin lira prim aldı. Son iki maçın primini almadı çünkü oynamadı. Oynadığı maçların primini aldı. 1 lira prim almadığını söylerken belki hata yaptı. Dekontlar bende var. Bunları çıkıp konuşmayız. Çünkü yanlış yerlere gider. Onun için diyorum az konuşmak gerekir. Bu oyunlara sevgili kardeşlerim gelmesinler. Bugün Milli Takım'da olanlar; yarın olmaz. Olmayanlar da yarın olabilir. Belli bir organizasyonun içine bilmediğin şekilde girersen o zaman iş bize gelir. Biz müdahale ederiz. Bilmeden bazı oyuncular bu işin içine girdi. Prim kavgası olmadı. Bir tartışma oldu ama yeri yanlıştı. Prim kavgası ne zaman olur? Biz ödemezsek olur değil mi? Biz ödedik primlerin hepsini. Elenmelerine rağmen ödedik… Bundan sonra katılım payından belli bir yüzdeyi prim olarak dağıtacağız. Yüzdeyi yönetim belirleyecek. Maç maç prim sistemi kesinlikle yok. Eğer turnuvalara katılırsak yüzdeyi yönetim kurulumuz belirleyecek dediğim gibi…
Haddini aşıp, milli takımda priminin eksik olduğundan bir oyuncunun oynamadığı konuşuldu bu ülkede. Yapmayın! Bunlar çok yanlış şeyler. Burada Burak'tan Adanaspor kalecisine kadar herkesin emeği var. Herkese oynadığı oranda eşit prim dağıtıldı zaten.
Avrupa Şampiyonası'na gitmek bir başarıydı. Gruptan çıkma şansımız yüksekti. Oraya gitmeyi başarı sayıyoruz. Ama bu yanlış. Katılmayı alışkanlık haline getirmemiz lazım. Buraya baktığımız zaman ilk başta kime yenildik? Hırvatistan'a… Şampiyonluk adayı… İspanya'ya yenildik. Direkt favori. Çek Cumhuriyeti'ni yendik. Portekiz 3 beraberlikle şampiyonluğa ulaştı. Fatih hocanın şansından bahsedildi. Türkiye'de her şeyin şansa bağlanması büyük bir yanlış. Yukarı çıkmamız gerekirdi. Ama yenildiğimiz takımlar da ortada. Tabi ki üzgünüz. Hepimizin hedefi gruptan çıkmaktı ama olmadı.
Fatih Terim hocamızla şampiyonayı değerlendirdik. Yol haritamızı çizdik. Galatasaray'ın hocamızı istediği doğrudur. Hocamız, "Kamuoyunda bir şeyler yazılıyor ama benim alakam yok" dedi. İstifa konusu da konuşuldu. Hocamız çok nazik bir insan. Biz hocamızı 3 kere gönderdik; 4 kere geri çağırdık. Hocamız bizim için çok önemli bir insan. Milli takımlar koordinatörlüğü görevi dediğimiz zaman bütün Türkiye'yi geniş tabanlı olarak hocamıza bağladık. Yolumuza da birlikte devam ediyoruz.
Bizim artık Hırvatistan'ı da, İspanya'yı da yenecek kadroyu oluşturmamız gerekiyor. Anlatmaya çalıştığım gibi başarısızlık var evet ama orada olmak; Türkiye'yi temsil etmek çok önemli. Çek Cumhuriyeti maçını kazandıktan sonra herkes dışarıda dans ediyordu. Bazı şeylerden mutluluk çıkartmamız lazım. Oralara katıldık. Eksiklerimiz var. Her türlü fikre açığız. Fikirleri versinler hep beraber değerlendirelim. Ama direkt eleştiri; hoca gitsin denmesi çözüm değil. Eleştiriler saygı çerçevesinde olmalı.
Dünya Kupası'nda umudumuzu kaybetmedik. Son maça kadar savaşacağız. Ukrayna, Hırvatistan, İzlanda... Üçüyle ilk maçını oynayan tek takım biziz. Bizim bundan sonra Kosova, Finlandiya ve Finlandiya maçlarımız var. 3 takım kendi arasında oynayacak. Gidemeyebiliriz evet ama biraz bekleyin… Onlar önce bir kendi arasında oynasınlar bakalım…
Kadro seçimi konusunda olayları teknik ve idari olarak ayırmak gerek. Türkiye'de gençleri kadrolara sokmak istiyoruz. Bu idari kısım. Teknik olaylarla hayatım boyunca ilgilenmedim. Çünkü bir futbolcunun hocayla problemi; başkanın işi değildir. Buna hoca karar verir. Arda Turan 6 ay Barcelona'da oynamadığı zaman milli takıma alındı. Kimse, "Başkan bu adam niye alındı?" demedi. Benim tepkim olmaz. Hocamız nezaketen her kadro açıklanırken basına vermeden 5 dakika önce bana gönderir. O gün de öyle yaptı; ben de hiç bakmadan "Hayırlı olsun hocam" dedim. Anlamış olacak ki "Bazı değişiklikler yaptım" dediği zaman farkettim. Çünkü bakmamıştım bile. Arda'yı soruyorsunuz. Burak, Hakan Balta, Caner alınmadı. Bu durum futbolcuları çok etkiliyor. Şu an maalesef Türkiye'de futbol Arda ve Milli Takım olarak ayrılıyor. Arda da bu takımın oyuncusu. Alınmayabilir oyuncular. Bunun sorumluluğunu hoca almıştır. Hocaya karışmak bizim işimiz değildir. Teknik olarak hocamız Arda'yı almak istemedi. Karar hocanındır. Bizim saygımız var. Biz idari olarak bakarız. Alıp almadığı bizi ilgilendirmez. Arda ile gurur duyuyoruz. İnşallah Neymar'ı, Messi'yi keser. İdari bir şey olsaydı hocamız bizimle paylaşırdı. Sayın Ali Dürüst ile beraber TRT Spor'a bağlandık. Canlı yayın yaptık. Orada bugün Hırvatistan'da olan kadronun, yarın olamayacağını beyan ettik. Ben de söyledim; Sayın Ali Dürüst de söyledi. O gün bunu söyledik. Yine aynı şeyi söylüyorum. Arda'nın alınmama sebebini bilmiyorum. Söylenenler gerçek değil. Hocamız teknik olarak almadı. Ben de saygı duyuyorum. Bu kadar tartışılacak bir konu değil. Bizler medya mensupları gibi ya da vatandaş gibi bakamayız olaylara. Geniş çerçevelerden bakmamız gerekiyor. Biz olaylara bir anlık bakamayız. Genişten bakmalıyız. 3 maçtır olmayan Arda; 4. maç olabilir. Bu teknik bir karardır. Saygı duymamız gerekiyor. Tabiki eleştirebilirsiniz. Ama hedefe baktığınız zaman bir yerde yarışmacı bir takım; diğer yerde gelişen takım. Hocamız gençlere dönmüş. Bunu yapmaya çalışıyoruz zaten. Olaya takım içindeki ahenk olarak da bakın. Çok farklı unsurlar var. Hocamız bu kararı vermiş; saygı duyuyoruz. Ukrayna ve İzlanda maçlarında Arda, Selçuk gibi oyuncular yoktu. Olmamalarına şaşırılmasına saygı duyuyorum. Keşke Neymar'ı geçse de mutlu olsak. Hocamız bu kararı vermiş. Saygı duymaktan başka yapabilecek bir şeyimiz yok.
Olayı döndürüp dolaştırıp Arda'ya geliyoruz. Milli takımlara baktığınız zaman oyunculara ne dememiz gerekiyor? Oyuncu alınmadığı zaman arayıp, "Kusura bakma hoca seni almadı" dememiz mi gerekiyor? Bunlar çok yanlış yerlere gidiyor. Sadece Arda'yı değil, Selçuk, Gökhan Töre, Hakan Balta'nın da arandığını tahmin etmiyorum. Hepsi kardeşimiz. Ama yönetici arayacak diye bir şey yok. Arda'yı seviyoruz ama arayamama sebeplerimiz var. Hocanın arkasından iş çeviriyor durumuna düşeriz. Böyle bir algı yaratılır. Hocanın almadığı futbolcuyu başkan nasıl arar? Ne diyeceksiniz? Aradığımız zaman ne diyeceğiz? Hepsi çok değerli oyuncular. Dönüp baktığınız zaman hocanın arkasından iş çevirmek oluyor bu… Benim böyle bir yapım yok. Ben bunu yapmam. Futbolcular alınmadıysa alınmamıştır. Arda da, Hakan da, Selçuk da bizler için çok değerli oyuncular. Biz hep beraber bir aileyiz. Kol kırılır yen içinde kalır. Arda'nın sakalı, Selçuk'un bıyığı var diye almayın demem. Yönetimin bir alakası yok. Hocamızın kararıdır. Hocanın kurduğu kadrolarda bizim için bir şey değişmedi. Biz hocamıza, "Bunu neden almadın?" diyemeyiz. Bizim açımızdan gündeme getirilecek bir durum yok. 6 ay oynamayan Arda, milli takımdaydı. Alındığı zaman da karışmadık. Ömer Toprak alınmadığı zaman da karışmadık. Bu doğru değil. Burası kulüp değil, federasyon. Milli takım için en iyi kadroyu teknik ekip belirler. Biz disiplinlik bir durum gelirse hareket ederiz. Onun haricinde disiplin konusu önümüze gelmedi ki… Gelse herkesin haberi olurdu. Fatih Terim gibi bir marka kızdı diye bir oyuncuyu almamazlık etmez. Fatih hoca bunu asla yapmaz. Kamuoyunda kavga yaratmak için bir şeyler söylemeyeceğim. Sadece gerçekleri söyleyeceğim. Arda Turan milli takımda olabilir, olmayabilir, Selçuk olabilir; olmayabilir… Arda da çağrılabilir. Bizlerin bir futbolcuya idari olarak büyük bir hata yapmadıkları zaman karışma hakkı yok. Karışanları zaten yadırgıyor ve eleştiriyorsunuz. Teknik olarak oynayabiliyorsa çıkar oynar. Herkes bu takıma gelebilir. Hırvatistan'da bunu zaten söyledim. Herkes bu takıma gelebilir; gidebilir. Bu olay haline getirilmemeli. Bunu ilk gün açıkladık zaten… Ortada bir sorun varsa çözülür. Biz arabulucuyuz diye duyuyoruz. Bir sürü insanlar araya girmeye çalışıyor. Amaçları en başından beri söylüyorum. Yapılan oyunların farkındayız. Bazı olaylar, bazı hareketler ve bazı kişilerin yönlendirmesiyle çok büyük yanlışlar yapılıyor. Yine söylüyorum. Bu olayın farkındayız. Bunu yapmaya çalışanlar şu an siyasetin değil; futbolun üzerinden gitmeye çalışıyor. Burada gözü olan çok insan vardır. Biz de hedef haline gelmişizdir. Kimin genel kurullarda neler yaptığını biliyoruz. Hocamız yakında konuşacaktır; cevapları verecektir. Arda'ya milli takımın kapıları kesinlikle kapalı değil. İdari olarak böyle bir şey zaten yok. Arda gibi bir futbolcu hocamız tarafından uygun görüldüğünde çağrılacaktır. Hocamız da böyle bir şey söylemedi. "Arda'ya kapılar kapandı" demedi. Hocamızla paylaştığımız tabii ki bazı şeyler var. Hocamla aramızda olan şeyler. Problemler çözülür. Biz çözümü bekleyemiyoruz. Biraz bekleyelim… Çözülecektir muhakkak her şey…
Fatih Terim'in sözleşmesinin basında yer almasının zamanlaması bizim tarafımızdan da manidar bulundu. 2013 senesinde bu mukavele zaten sayfa sayfa gazetelerde çıktı. Bu yeni bir şey değil. 2013 senesinde çıkmış bir şeyin o gün yeniden çıkması çok manidar. Personel kadromuzda çok önemli değişiklikler yaptık. Epey değişiklik yaptık. Giden birilerinden çıkmış olabilir… Buradan birisinden çıkmışsa bunu muhakkak bulacağız zaten… Sözleşme 2013 yılında çıkmış zaten. Milli maçtan önce çıkmış sözleşme için TFF'nin çıkardığını bile söylediler. Bana ne artısı olacak ki? Hocamız Anadolu çocuğu… Konuşursunuz. Elinizi sıkar gider. Bizim ayrı bir dostluğumuz var. Geçmişte sıkıntılar yaşanmıştır ama dostluğumuz var çok sağlam… Herkes aramızın kötü olmasını bekliyor. Ama birlik beraberlik herkesi rahatsız ediyor. Biz bir şey çıkarmadık. Eğer biri varsa bulurum. Yine soruyorum. Bana ne menfaati olacaktı? Hocaya ve takıma zarar vermek amaç. Yorumcuların hepsi bu sözleşmenin yeniden çıktığını biliyordu. Neden yönetimle teknik kadronun arasını bozmaya çalışıyorlar. Kimin ne oyunları var? Kim Türkiye'yi siyasette değil de futbolda karıştırmak istiyor? Yaptığımız şeyin nereye gittiğine dikkat edelim. Herkesi uyarıyorum.
Konya'daki milli maçlar süresince büyük harcamalar yapıldığı iddia edildi. Bir algı operasyonu var. Demirören soyadı ve bu yönetim olduğu sürece böyle iddialar olmaz. Turizm acentelerini geldiğimiz anda kaldırdık. Şu an 4 kişi yapıyor bu görevi… Hepiniz biliyorsunuz. Beni ve ekibimi tanıyan herkes bilir. Hata olur ama kasıtlı yanlış olmaz. 2 maçın maliyeti 900 küsur bin lira… Buna her şey dahil… Güvenlik, stat masrafları da dahil. Milli takım, Amerika'ya gittiğinde 1 milyon dolar limuzin parası ödenmiş. Biz en son Amerika'ya gittiğimizde 10 günlük maliyet 200 bin dolardı. Lütfen dikkatli olalım.
Türkiye'de hiçbir hocanın, yönetime yazılı rapor sunduğunu sanmıyorum. Hocalar rapor veriyor ama yapılması gereken yatırımlarla ilgili rapor veriyor. Hocalarımız bütün Türkiye'yi gezerek eksikleri rapor ediyorlar.
İzlanda'ya giderken gündüz, gelirken gece geldik. Giderken uzun uzun sohbet ettik. Çünkü gündüzdü. Ama dönüşte sadece hocamız ve yönetici arkadaşlarımızla 10 dakika maçın değerlendirmesini yaptık. Kaybedilen maçtan sonra zaten ne konuşabilirsiniz. Maç sonrası yönetici beyanatı nasıl doğru değilse; teknik heyetle konuşmak da doğru değil. Gerekli konuşma ertesi gün yapılır.
Biz Türkiye'de ilk defa Milli Takımlar Koordinatörlüğü görevi kurduk. Çünkü hocamıza inandık. Hocamızın kaliteli bir kadrosu var. Bu kadroyla çalışmaları yapıyor. Hocamızın milli takımla ilgili yapacağı ön çalışma; yeni oyuncularımızın bulunması. Emre Mor'u çıkarttık mesela… Kendisini kimse bilmiyordu. Kaan Ayhan geldi yeni…
UEFA düzeyinde kişi değil; kurum olarak çok saygı görüyoruz. Burada bölgesel federasyonları topladık ve o toplantıda, "Oy verin" diye işaret ettiğimiz kişi UEFA Başkanı oldu. Bugün ayrıca ilk kez bir profesyoneli de UEFA'ya gönderdik. UEFA'da bugüne kadar bir çaycımız bile yoktu. Ama şu an sayın İlker Uğur, UEFA'da çok iyi bir yere geldi. İlker arkadaşımız UEFA Başkanlık Ofisi'nin müdürü oldu. Biz artık bu konumdayız. Sayın Servet Yardımcı da UEFA Yönetim Kurulu'nda olacak inşallah.
Konuşmamızın sonuna geldik ama hala Arda'yı konuşuyoruz; ne olur yanlış anlaşılmasın. Avrupa Şampiyonası'nda Arda başarılı mıydı? Teknik olarak hoca hazır görmemiş ki şu an almamış. Takım olarak Avrupa Şampiyonası'nda başarılı değildik. Hedeflere ulaşamadık. Milli takımda kimsenin tapulu forması yok. Burada köklü değişikliklere de hazır olmamız gerekiyor. Futbolcu bir babanın oğluyum. Arda, Kosova maçında kadroda olur mu? Buna hocamız karar verecek. / EGE BASIN GRUBU