• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • İzmir 8 °C
  • Manisa 8 °C
  • Aydın 9 °C
  • Afyon -3 °C
  • Balıkesir 4 °C
  • Bursa 5 °C
  • Çanakkale 5 °C
  • Muğla 5 °C
  • Uşak -2 °C

Soru İle Başlayacağım

Yaşar Eyice

SORU İLE BAŞLAYACAĞIM!

Yaşar EYİCE / Yeni Vizyon Gazetesi

*-  Adaletten üstün olamaz!

Çoğu zaman yazımın içinde aynen okuyucular gibi öneride ve istekte bulunuyorum.
Bugün ise sorularım olacak.
İlk sorum şu:
Birçok hukuk fakültesinde konuşulur; ‘Berlin’de hâkimler var!’ sözünün hikayesini biliyor musunuz?
Özetle; Kral ve değirmenci arasında geçen bir diyalog, ardından günümüze kadar gelen adaleti temsil eden saray diyebiliriz.
Ama ben sizi fazla yormadan yanıtını vermeye çalışayım:

*- Kral olsan ne yazar?

Prusya Kralı Büyük Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki durur ve değirmeni satın alınmasını ve yerine muhteşem bir saray yaptırmak ister.
Değirmenin sahibi bulunur ve arazinin değirmenle birlikte satın alınmak istendiği söylenir.
Ama değirmenci teklifi kabul etmez.
Bunun üzerine; değirmenci kralın huzuruna çıkarılır.
Kral, değirmenciye, ‘Arazine saray yaptırmak istiyorum!’ der ve değerinden kat be kat fazla paralar önerir.
Fakat değirmenci satışa razı olmaz.

*- Tarihe geçen iki söz!

Kral sinirlenir ve ‘Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?’ diye sert çıkar.
Değirmenci ; ‘Biliyorum. Biliyorum. Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin ve arazinin tapusu ile sahibi Sans-Souci’yim, bunu bil!’ yanıtını verir.
Kral iyice sinirlenir, köpürür ve ‘Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var. Senin kimin var?’der.
Değirmenci, sakin bir şekilde, tarihe geçecek şu sözü söyler:
‘Berlin’de hâkimler var. Ben de onlara güveniyorum.’

18.yüzyıl Alman hükümdarlarından Kral, bu cevap üzerine şu ünlü sözü söyler:
‘Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir.’
Kral İkinci Friedrich bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar.
Bu yel değirmeninin, Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da ‘Sans-Souci Sarayı’ koyar.

*- İşte bu!

Ne güzel bir adalet?
Kralın arka bahçesinde değirmenci...
Adalet; kralı ve değirmenciyi dost etmiştir.
Adaletin amacı da budur.
İnsanları birbirinden ayırmak değil;  üstünlük sağlatmak, ezmek değil!
Adalet birlikteliği oluşturmaktır.
Herkesin adalet karşısında eşit olduğunu göstermek ve bunu korumaktır.
Adalet, değirmenci olsan da kral olsan da,adalete boynunun kıldan ince olduğunu bilmektir.
Adalet, kim olursa olsun düşüncesini özgürce ifade edebilmektir.
Adalet güvenmektir.
Adalet, tanrının vekilidir.
Ne güzel değil mi?
Sarayın arka bahçesinde değirmenci, her sabah taze ekmeğin kokusu ile güne başlayan kral!
Birbirini tamamlayan, barış içinde yaşayan insanlar.
Ne güzey, düş olmayacak kadar gerçek!

*- Ağlatan olay!

Ve yıllar sonra, genç bir subay Berlin’de bir davete katılır.
1917yi 1918e bağlayan o soğuk kış gecesinde, arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır sonra; ‘Haydi, gidelim ve bu sarayı görelim, değirmen hala duruyormuş’ der.
Kimse o soğukta dışarı çıkmaz.
Bir tek o subay gider,  sarayın karşısına geçer ve bu eşsiz eseri izler.
İşte o genç subay Mustafa Kemal Atatürk’tür...
Devamını İzmir Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Erol Akıncılar’dan duydum:
Alıntıyı şöyle anlattı, Ünal Tümin’in yanında:
‘... İşte o anda perdede atamızın fotoğrafını görünce göz yaşlarımı tutamadım.
Saraya bakarken neler hayal ettiğini, neler düşündüğünü düşündüm.
Hissetmeye çalıştım. ve sonra bizim için gerçekleştirdiklerinin ne kadarını ellerimle tutabildiğime, sahip çıkabildiğime baktım, baktım ve utandım…
Yıllar sonra bir erkek için ağladım…
Ama değdi adam gibi adamdı…’
Düşünün görebilmek için o adalet sembolünü yalnız başına gidiyor..
Gerisini siz düşünün hayal edin...

*-Düşündürdükleri...

‘Alamazsın! Berlin’de hâkimler var!’
Hukuk Devletinin felsefesini özetleyen bu söz, yaklaşık 2 yüzyıldır bütün dünyada bir adalet tılsımına dönüşmüş.
Başta Almanya olmak üzere, kim iktidar cihetinden bir haksızlıkla karsılaşsa, sadece yönetilenlerin değil, yönetenlerin de hukukla bağlı olduğuna inanan hâkimler olabileceği ümidiyle bu sözü haykırmış.
Peki bu söz üzerine frederick ne yapmış?
Büyüklüğüne yakışanı yapmış, yel değirmenine dokunmamış, araziyi değirmenciyle paylaşmayı kabullenmiş.
Bu tarihi anekdotun düşündürdükleri bunlar!
Berlin’de yine bu hâkimler var mı bilmiyorum.

*-  Kendimiz uygulamalıyız!

Bir okuyucumun yeni yıl mesajını da saklamıştım, bu arada paylaşayım, yeri ve zamanı geçmeden:
‘Kendisiyle barışık olan bir liderin geleceği, toplumsal barışı getirme başarısını gerçekleştireceği, kendisiyle barışın uzun bir yol olduğunu kavrayıp bunu sonuçlandıracağı, bu yolda cayır cayır yanmanın gerekliliğini kavrayıp bunu sağlayacağı, yandıkça akıllanacağı, kalbi temizleneceği bir yıl olsun, inşaallah.  
Şüphesiz ki kalbi, aklı pas tutan insan o yolda tökezler, yalpalar, düşer. Düşen adam suçlu, suçlu bulunca da düşen adam cezalandıracak kimse arar.
Sonra cezalandırır.
Aynaya bakmaz, bakamaz. Kendinde kabahat bulmaz’
Felsefi bir şeyler karalamış ama bunu kendimiz uygulayabilirsek ne mutlu bize...
Şimdi Türkiye’ye geleyim...
Kabul edilmesi kesin gözüyle bakılan Anayasa değişikliklerine...

*-. Uzlaşı kültürü çok önemli

Önceki yazılarımda Amerika Birleşik Devletleri’ni ele aldım...
‘Demokrasi’ ile ilgili ne anladıklarını, neler yaptıklarını örnekleriyle paylaştım.
Hani bizim ünlü bir sözümüz var, ‘Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!’ diye o sözü anımsadım alıntıları yaparken....
40 yamalı bohça da diyebiliriz bazı ülkelerdeki Anayasa’lar için...
Bizimi için de geçerli...
Evren Anayasası’nın bile kaç maddesi, parlamentoda tüm partilerin oybirliğiyle değiştirilmiş.
Yani uzlaşı kültürü her zaman öne geçiyor.
Şimdi de size Almanlar’ın düşüncesini aktaracağım...
İzmirli, Bornova Anadolu Lisesi mezunu Başak Demir var.
Başak Demir Köln’de yaşıyor ve Almanya’nın Sesi’nde  (Deutsche Welle) çalışıyor.
Bir noktada meslektaşımız...
O da geçenlerde Steinsdorff’la uzun bir söyleşi yaptı.
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff, Berlin Humbolt Üniversitesi'nde Anayasa Politikaları, Politik Sistemler ve Karşılaştırmalı Demokrasi Araştırmaları konularında dersler veriyor.
Prof. Dr. von Steinsdorff'un uzmanlık alanı ise Doğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye.
Uzun görüşmeden bazı pasajları bugün sizinle paylaşacağım:

*- Almanya’dan devam

Alman anayasa uzmanı Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff Türkiye'deki anayasa değişiklikleri ile ilgili sorulara özetle şu yanıtladı verdi:
DW Türkçe: Türkiye'deki anayasa değişikliği teklifini bir anayasa ve demokrasi uzmanı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Parlamenter sistemden başkanlık istemine geçiş sizce bir adım ileri mi yoksa geri mi gitmek anlamına geliyor?
Von Steinsdorff: Bu soruyu iki farklı düzlemde yanıtlamak gerek. Birincisi özellikle de Cumhurbaşkanı, Başbakan Yıldırım ve AKP'nin neden bu değişiklikleri getirmek istediklerine ilişkin olarak yaptıkları ‘koalisyon hükümetlerinin önüne geçileceği ya da ekonomik reformlar için iyi olacağı’ şeklindeki açıklamaları ikna edici bulmuyorum.
O nedenle Türkiye'nin neden mutlaka bir başkanlık sistemine ihtiyacı olduğu, hangi sorunları çözeceği ya da hangi faydaları sağlayacağı net değil.
İkinci düzlem ise şu:
Zaten yeni bir anayasa Türkiye'de uzun süredir dile getirilen bir talep. Tartışmalar 1990'ların sonunda başladı, 2011 ile 2013 yılları arasında yeni bir anayasa çalışmaları yapıldı.
Ancak şu an yapılmaya çalışılan değişikliklerde, kesinlikle geri adım söz konusu.
Şu an bütün devlet organlarının toptan değişimini öngören yeni bir anayasa yapılmıyor, mevcut parlamenter anayasa düzeninin üzerine başkanlık yönetim biçimi geçiriliyor.
Bu da kaçınılmaz bir biçimde çelişkileri, sürtüşmeleri ve yetersizlikleri beraberinde getirir.

*- Sorunlara gelince

DW Türkçe: 18 değişiklik maddesinden hangisi ya da hangileri bu sorunlara yol açabilir?
Von Steinsdorff: İki büyük alan var. Ama her şeyden önce şunu belirtmek isterim: Teklif metni kötü yapılmış. Hem dil hem de formülasyon açısından. Bazen ne demek istendiği anlaşılmıyor. Umarım milletvekilleri gerçekten tek tek ifadeler üzerinde de duruyordur.
En büyük alan; hiç kuşkusuz mevcut cumhurbaşkanının yetkilerinin genişletilmesi ya da ona aktarılması öngörülen yeni yetkiler.
Bunun yanı sıra başbakan ve cumhurbaşkanından oluşan ikili yönetim biçiminin sadece cumhurbaşkanında toplanması.
Yani devletin ve hükümetin başının sadece cumhurbaşkanı olması.
 Bu birincisi. İkincisi ise çok daha küçük, ama çok önemli bir alan ise TBMM'nin yetkilerinin azaltılması, özellikle de yürütmeyi denetleme yetkisinin.
Eğer ‘Tamam, parlamento ve hükümet, yani yasama ve yürütme arasında daha güçlü bir ayrılık içeren mantıklı bir başkanlık sistemine geçelim’ diyorsanız, bu kısıtlamaları yapmanız gerekmiyor.
Gensoru ve araştırma komisyonu kurma gibi parlamentonun hükümeti kontrol ve denetleme haklarını da kaldırmak zorunda değilsiniz.
İkinci alana bir de öngörülen değişikliklerle yargının bağımsızlığının açık bir biçimde baltalanmaya devam edilmesini ekleyebiliriz.
Özellikle de HSYK'nın yeniden yapılandırılması ile.
Önemli olan hakim ve savcıların görevlendirilmesinden sorumlu bu kurulun üye sayısının 22'den 13'e düşürülmesi.
Bu kurula atama yapılması şimdiye dek çok karmaşık bir süreçti.
Burada birçok politik aktör rol oynuyordu.
Ama kurumların kendi temsilcilerini kendilerinin belirlemesi anlamına gelen kooptasyon da vardı.
Şimdi bu üyelerin yarısını Cumhurbaşkanı'nın yarısını da TBMM'nin seçmesi öngörülüyor...’
Yerim yine dolduğu için burada kesmek zorundayım...
Hatta bir soru daha soracaktım
‘Harese nedir bilir misiniz?’ diye soracaktım...
Başka zamana kaldı...

***-

GÜNCEL

Okulda şenlik var

Çocukları küçük yaşlarda sanat ve sporla tanıştırmayı amaçlayan ‘PiriSanat Günleri’ başladı. Güzelbahçe Özel Piri Reis Okulları Okul Aile Birliği’nin katkılarıyla bu yıl 3.kez düzenlenen etkinliklerde ana sınıfından 8.sınıfa kadar öğrenciler gün boyu ebrudan karikatüre, yogadan zumbaya, ritmden arp dinletisine kadar sanat ve sporun çeşitli dallarını tanıma ve deneme fırsatı bulacak.
‘PiriSanat Günleri’nin üç yıldır ilk dönemin son haftası düzenlendiğini dile getiren Güzelbahçe Özel Piri Reis Okulları Okul Aile Birliği Başkanı Özen Altan etkinliklerde 120 kişilik bir ekibin görev aldığını söyledi.

*- Greenpeace’ten WEF’de Yenilenebilir Enerji çağrısı

Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yayınladığı kurumsal yatırımcı rehberi, yenilenebilir enerji kaynaklarının birçok ülkede şebeke paritesini çoktan yakaladığını ve 2020’ye kadar tüm dünyada kömür ve doğal gazdan daha ucuz olacağını ortaya koydu.
Bu rehber doğrultusunda Greenpeace Akdeniz, Türkiye’nin enerji politikasını gözden geçirmesi yönündeki çağrısını yeniledi.

*- Sesim geliyor mu?

Gelişim KolejiTürkçe dersi Kitap Okuma Günleri kapsamında  6.sınıf öğrencileri Simay Ude,Sıla Yoldaş,Tuna Konkur,Bora Toker,Alperen Önal,Arben Atahan,Nisa Gazi,Dicle Güney,Beren Eroğlu,Ömer Yağız Kızılaslan ‘Küçük Prens’ adlı kitabı görme engelli öğrenciler için seslendirdiler.
Fark yaratan sosyal sorumluluk projelerini aynı zamanda 5. ve 7. sınıflardaki arkadaşlarıyla da paylaştılar.


***-
GICIK

*-Aynur Can paylaşmış; ‘ Nazlanacak kimsen olmayınca anlatamadıklarını yüreğine hapsedersin ağırlığı yüzüne yansır. Acıların gözlerinden akar ama halini soranlara ‘iyiyim’ dersin.
*- Banu Kızıl paylaşmış; ‘Ben ustayımdır; beklemelerin, sabretmelerin! Ama sanmayın, safım! Ne her şeye inanırım, ne de her şeyi sineme çekerim. Yalnızlıktan öleceğimi de bilsem; güvenimi kaybetmiş kişilerden soğur, ardıma bakmadan çeker gederim. Ve beni tanıyanlar bilir ki, ne kimseye yük olurum, ne de hiç kimseyi kendime yük ederim. Ben yalnız yüreğimin ekmeğini yerim.
*- Aslı Yağcı söylüyor: ‘Ben yüzümü ışığa döndüm. Ordan sevgi alıyorum. Etrafımda dönen dolaplara hiç mi hiç aldırmıyorum. Yargılamıyorum; hiçbir şeyi, hiç kimseyi. Yalnız şefkat duyarak gülüp geçiyorum. Şimdi ben yaşamdan keyif alıyorum. Yaşadıklarım eğlenmeme yetiyor. Bunu yapabildiğim için kendime teşekkür ediyorum.
*- Murat Eştürk söylüyor; ‘Artık benim değer verdiklerim değil, bana değer verenler benim için daha önemli!’
*- Turgut Uluhan yazmış: ‘ En zor günümde tek başına kahkaha atmayı başarabildiğimi fark ettiğimden beri; hiçbir insanın varlığı da, yokluğu de umurumda değil!’
*- Ünal Tümin söylüyor, ‘Çok inatçısın!’ diyorlar. Aslında inatçı değilim. Hırslıyım ve mücadeleciğim! Hayat  bana ‘Buyur hadi, hazıra kon!’ demediğindendir,  belki!’
*- Deniz Deniz yazmış; ‘Geçmişte yaşadıklarına ‘Geçmiş olsun!’ de ve bırak. Devamlı dikiz aynasına bakarsan önünü göremezsin!’
*- Kaya Çelikkanat belirtiyor: ‘Ben değer bilmeyen herkese sırtımı döndüm. İyi olun, sağ olun, mutlu olun, yeter ki benden uzak olun!’
*- Muzaffer Tezel  diyor: ‘Herkesin iyiliği kendine. Değer verdiklerim yüzüme kapılarını kapatırsa bir daha açılmasın diye ben o kapıların üzerine beton dökmesini de bilirim.’
*- Duruşunu kimse için değiştirme. Sen alemi değil alem seni seyretsin.’

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0533 557 8894